Aslında kahramanımızın ölümsüz veya ölümsüzlüğe çok yakın olduğunu hepimiz biliyoruz. Yine de her insan gibi, en nihayetinde Zagor bile ölebilir. Kiki-Manitu ile sohbet etmişliği olsa bile. Ne olursa olsun. Yaşı ilerleyince bir kalp krizi geçerek ölebilir. Gereksiz, önemsiz bir görev esnasında kaza kurşununa kurban gidebilir. Veya Kiki-Manitu "Görevin bitti Zagor!" diyerek Zagor'un canını bizzat alabilir. Burada Zagor'un kaderi biraz da Manitu'nun ellerinde diyebiliriz. Kiki Manitu denilen bu çocuk genelde yukarıdan izlemeyi sevse de, Zagor'un süresinin dolduğunu düşününce aşağıya inerek olayı sonlandırabilir. Çiko'nun gözlerinin önünde Zagor'u öldürebilir. Evet, bunu yapabilir. Çünkü bu Kiki Manitu denilen çocuk hiçbir kuralı tanımaz, bilmez. Tabii, Zagor ölünce, gökyüzündeki mavi çayırlarda yeri hazır, ona eminiz. Gökkuşağı Köprüsü'ndeki dostlarının arasında takılacaktır. Bir süre orada yaşayacaktır. Ancak en sonunda "Ben sıkıldım." diyerek bulduğu uygun bir taştan ve uygun parçadan baltasını yapacak, oradaki adaletsizlikleri de dengelemeye çalışacaktır kendi çapında.
Konudan sapmayalım, esas olaya dönelim. Zagor ölebilir mi? Zagor'un geçtiği yılların 1810-1830'lu yıllar arasında olduğu varsayılıyor. Zagor bu maceralarda artık bir 40 yaşına ulaşmış olmalı. Lütfen, bırakalım da ulaşmış olsun yahu. Eh, 1830'da 40 yaşında olsa, taş çatlasa 1870, 1880'lere kadar yaşar. Amerikan tarihi hakkında bildiklerim çok zayıf olduğu için Darkwood'un olduğu eyalette ne haltlar döndüğünü bilemiyorum, araştırasım da yok. Neticede, Zagor çok fazla şey görecek kadar yaşamayacak. Örneği kızılderililerin yavaş yavaş rezervasyon bölgelerine yerleştirildiğini göremeyecek asla. Bu O'nun açısından çok daha iyi. Bunları görse bunalıma girerdi. İhtiyar haliyle hiçbir şey de yapamazdı. Hatta, kendisini içkiye verebilirdi, güçlü karakterine rağmen. Neticede Gerenimo bile kendisini alkole vermiş bir noktadan sonra. Zagor niye vermesin? Gerçekten, her şey bitince ne olacak, bilemiyoruz. Zagor eceliyle ölse de, ölmese de Dünya'ya yeterince, elinden geldiğince yardım etti mi? Etti. Dünyayı sayısız kere kurtardı mı? Kurtardı. Eh o zaman arkadaş, niye kasıyoruz bu kadar... Bir kaza kurşunuyla da, haince arkadan bir saldırıyla da, nasıl olursa olsun Zagor, ölürsen toprağın bol olsun. Seviyoruz seni.
20 Ekim 2009 Salı
16 Nisan 2009 Perşembe
Birkaç Birşey
Anlamsız başlığın, sırf bir başlık olması gerektiği için koyduğumu söylememe gerek yok sanırım. : ) Zagor'un Maceraperest Yayınları'ndan çıkan efsanevi maceraları severek okuyoruz. Şu anda kaçıncı sayıyı çıkarttılar, hala çıkartıyorlar mı, yoksa yayınevi ayakta mı bilemiyorum, tek istediğim o maceralardan birinden alıntı yapmak.
Zagor'da gördüğümüz en sadist, en kanlı çarpışmalardan birisine sahne olan bir macera bahsettiğim. Bu macerada Çinli bir tarikatın, esir aldıkları adamları saçma sapan dövüşlere sokması, bir nevi eski Roma'daki gladyatörler gibi dövüştürülmesi konu ediniliyor. Arenada bir sürü kişinin ölmesi ve bu geleneğin yüzyıllardır devam ettiğini bilmek insanı üzüyor, elbette bunun bir çizgi roman kurgusu olduğunu unutmadan. Maceranın sonundaki Zagor ile Nathan arasındaki diyalog ise olayı gayet güzel anlatıyor.
Her zamanki gibi dostlarımızın lehine sonuçlanan savaşın ardından, çirkin tarikata mensup tüm adamlar öldürülmüştür, kahramanlarımızın ekibi de birçok adam kaybetmiştir. En son, Nathan adamların kahramanca çarpıştıklarına dair bir övgü getiriyor: "Kahramanca çarpıştıklarını kabul etmeliyiz." Zagor ise tam alıntı yapamadığım için aklımda kaldığı kadarıyla, "Kahramanca mı? Bu adamlar saçma sapan idealler uğruna yaşayıp fanatikçe savaşarak öldüler. Bu katliam hiç hoşuma gitmedi." diyerek cevap verir. Varmak istediğim bir nokta yok aslında. Çünkü Zagor'u bir macera bitiminde genelde mutlu bir yüz ile görürüz. Fakat burada verdiği önemli bir mesaj var, nadiren karşılaştığımız, fanatikçe idealler uğruna yaşayıp ölen insanlar hakkında. Bu adamlar sadece kendilerini öldürmekle kalmıyor, peşlerinde bir sürü masum insanın hayatını yitirmesine, birçok insanın elini kana bulamasına neden oluyorlar. Adaletin Temsilcisi sayılan Zagor bile bu adamların tutsak düşmemek için ölümüne dövüşmelerinden tiksiniyor, bu da adaleti yerine getirdiğini pek hissedemediği, sadece bir avuç psikopatı yok ettikleri kanlı bir macera olarak geride kalıyor.
Maxi serilerde bu tarz katliam olayları ve daha ekstrem olaylar göze çarpıyor. Senaristler bu maceralarda çok daha rahat ediyorlar, büyük oranda devam eden normal seriye bağlı değil de, daha alternatif bir dünyaya bağlı kalıyorlar. Zagor'un Çiko ile tanışmadan önce Tonka ile Kanada'da geçen macerası bunun bir örneği olabilir. Ayrıca pek ala eski maceralardan hatırlayacağınız, Dünya ya da Amerika çevresini bilmem kaç günde geçerim diyerek rakipleriyle bahse tutuşan İngiliz asilzadesi Beau, bu uğurda uğraşırken Zagor ve Mandanlar kabilesine rastlıyor, Mandan reisinin kızıyla evleniyordu. Maxi maceralarda ise ikinci kez karşılaşılan Beau, karısı ve yardımcısı iri kıyım Rus adam, bu sefer Darkwood'a gelerek tüm kabilelelerinin çiçek hastalığından kırıldığını anlatıyorlardı. Böylece senaristler ana seride aslında yaşamaya devam eden Mandan'ları alternatif evrende yok etmiş oluyorlar. Elbette bu söylediklerim ana seride de ekstrem olaylar yaşanmadığı anlamına gelmiyor. Her neyse, Zagor 500. sayıyı geçeli neredeyse 2 yıl olmuş ve hala devam ediyor. Devam ettikçe biz de okumaya devam edeceğiz...
Zagor'da gördüğümüz en sadist, en kanlı çarpışmalardan birisine sahne olan bir macera bahsettiğim. Bu macerada Çinli bir tarikatın, esir aldıkları adamları saçma sapan dövüşlere sokması, bir nevi eski Roma'daki gladyatörler gibi dövüştürülmesi konu ediniliyor. Arenada bir sürü kişinin ölmesi ve bu geleneğin yüzyıllardır devam ettiğini bilmek insanı üzüyor, elbette bunun bir çizgi roman kurgusu olduğunu unutmadan. Maceranın sonundaki Zagor ile Nathan arasındaki diyalog ise olayı gayet güzel anlatıyor.
Her zamanki gibi dostlarımızın lehine sonuçlanan savaşın ardından, çirkin tarikata mensup tüm adamlar öldürülmüştür, kahramanlarımızın ekibi de birçok adam kaybetmiştir. En son, Nathan adamların kahramanca çarpıştıklarına dair bir övgü getiriyor: "Kahramanca çarpıştıklarını kabul etmeliyiz." Zagor ise tam alıntı yapamadığım için aklımda kaldığı kadarıyla, "Kahramanca mı? Bu adamlar saçma sapan idealler uğruna yaşayıp fanatikçe savaşarak öldüler. Bu katliam hiç hoşuma gitmedi." diyerek cevap verir. Varmak istediğim bir nokta yok aslında. Çünkü Zagor'u bir macera bitiminde genelde mutlu bir yüz ile görürüz. Fakat burada verdiği önemli bir mesaj var, nadiren karşılaştığımız, fanatikçe idealler uğruna yaşayıp ölen insanlar hakkında. Bu adamlar sadece kendilerini öldürmekle kalmıyor, peşlerinde bir sürü masum insanın hayatını yitirmesine, birçok insanın elini kana bulamasına neden oluyorlar. Adaletin Temsilcisi sayılan Zagor bile bu adamların tutsak düşmemek için ölümüne dövüşmelerinden tiksiniyor, bu da adaleti yerine getirdiğini pek hissedemediği, sadece bir avuç psikopatı yok ettikleri kanlı bir macera olarak geride kalıyor.
Maxi serilerde bu tarz katliam olayları ve daha ekstrem olaylar göze çarpıyor. Senaristler bu maceralarda çok daha rahat ediyorlar, büyük oranda devam eden normal seriye bağlı değil de, daha alternatif bir dünyaya bağlı kalıyorlar. Zagor'un Çiko ile tanışmadan önce Tonka ile Kanada'da geçen macerası bunun bir örneği olabilir. Ayrıca pek ala eski maceralardan hatırlayacağınız, Dünya ya da Amerika çevresini bilmem kaç günde geçerim diyerek rakipleriyle bahse tutuşan İngiliz asilzadesi Beau, bu uğurda uğraşırken Zagor ve Mandanlar kabilesine rastlıyor, Mandan reisinin kızıyla evleniyordu. Maxi maceralarda ise ikinci kez karşılaşılan Beau, karısı ve yardımcısı iri kıyım Rus adam, bu sefer Darkwood'a gelerek tüm kabilelelerinin çiçek hastalığından kırıldığını anlatıyorlardı. Böylece senaristler ana seride aslında yaşamaya devam eden Mandan'ları alternatif evrende yok etmiş oluyorlar. Elbette bu söylediklerim ana seride de ekstrem olaylar yaşanmadığı anlamına gelmiyor. Her neyse, Zagor 500. sayıyı geçeli neredeyse 2 yıl olmuş ve hala devam ediyor. Devam ettikçe biz de okumaya devam edeceğiz...
16 Şubat 2009 Pazartesi
Anket
Sağ tarafta görebileceğiniz üzere, "En sevdiğiniz Zagor çizeri?" anketi sonuçlanmıştır. Sonuçlar Ferri ile Donatelli'nin adil beraberliği ile sonuçlanmış ve blog'u takip eden pek az kişinin de "Old School Zagor'cu" oldukları gerçeği bir kez daha kanıtlanmıştır. Tabii Bignotti'nin üçüncü gelmesi de bunu kanıtlayan bir diğer olaydır.
Uzun süredir bir giriş yapma fırsatı bulamamıştım. Biliyorum, bu tarz Blog olaylarında hiç iyi olamadım, hiç düzenli olamadım, Zagor ile ilgili Blog'umda da bu durum değişmedi. Hala Zagor en sevdiğim çizgi roman kahramanıdır, en sevdiğim çizgi romandır, değişen birşey yok fakat eskisi kadar da okuyamıyorum. Daha çok dönem dönem gelip giden çizgi roman sevgimde şu sıralar büyük bir azalma var, lise yıllarında da yaşadığım türden. Bakalım zaman neler gösterecek, selamlar ve sevgiler.
Uzun süredir bir giriş yapma fırsatı bulamamıştım. Biliyorum, bu tarz Blog olaylarında hiç iyi olamadım, hiç düzenli olamadım, Zagor ile ilgili Blog'umda da bu durum değişmedi. Hala Zagor en sevdiğim çizgi roman kahramanıdır, en sevdiğim çizgi romandır, değişen birşey yok fakat eskisi kadar da okuyamıyorum. Daha çok dönem dönem gelip giden çizgi roman sevgimde şu sıralar büyük bir azalma var, lise yıllarında da yaşadığım türden. Bakalım zaman neler gösterecek, selamlar ve sevgiler.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)