12 Mart 2008 Çarşamba

Lonely Guy ve Zagor Tenay



Yine alakasız, yine mükemmel (?) karşılaştırmalarla dolu bir yazı ile karşınızdayım. Üstte gördüğünüz film, Lonely Guy, adından da anlayabileceğiniz gibi yalnız bir adamın hikayesini anlatıyor. Filmi 7-8 yıl önce izlediğimi hatırlıyorum, o zamanlar hoşuma gitmişti, üzmüştü beni film. Geçenlerde hatırladım, ufakken izlediğim bir film vardı, tekrar bulup izlemek istedim. Buldum, izledim ve gördüm: Sıkıntı ile oturduğu bir tabure, çalmasını beklediği ve çalması için dua ettiği bir telefon, vücuduna kısa gelen bir pantalon ve bu kısalığın sonucu olarak acımasızca ortaya çıkan ve Lonely Guy'ı afiş eden beyaz çoraplar.
Diğer tarafta ise, kendinden emin duran Zagor var. "Kırmızı gömleği" üzerine pek yakışıyor, belki o öyle düşünüyor. Elindeki baltası ile güç gösterisi yapıyor. Haklı da. Peki Zagor nereye bakıyor? Lonely Guy'ımız sıkıntıdan çatlayarak telefon bekliyor, kabul. Peki Zagor ne yapıyor? Üzerine gelen düşmanı mı bekliyor, birisine göz dağı mı veriyor? Zagor'un hayatı da bu işlerle geçmiyor mu? Gerçekten de öyle. Zagor'un hayatı en az Lonely Guy kadar rutin, monoton ve sıkıcı. (Bu kadar da abartılmaz ki kardeşim...) Yaptığım gerçek dışı karşılaştırmadan sonra, bir çizgi roman ile ondan alakasız bir filmin hangi ortak noktalara sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Zagor aylarca kulübesinde oturuyor. Arada bir Mohawk köyüne giderek Tonka'yı ziyaret ediyor. Birlikte o meşhur barış çubuğunu içerek kafayı buluyorlar. Tonka da yalnız bir adam, karısı yıllar önce ölmüş. Bir de Çiko var tabii, O'nu hiç katmayalım olaya.
Eh, Zagor nasıl dertleşecek birkaç arkadaş buluyorsa, -kendisi gibi sıkkın ve yalnız kişilerle dertleşiyorsa- aynı işi bizim Steve Martin de yapıyor. O'nun da yakın arkadaşı bir Lonely Guy. Daha fazla ortak nokta olabilir mi!
Son olarak yazıyı, Zagor yalnız olsa da Zagor'dur, bizim Zagor'umuzdur, Darkwood'un da efendisidir diyerek bitiriyorum.

11 Mart 2008 Salı

Zagor'un Öfkesi


Resimde de görüldüğü üzere, Zagor sinirli bir adamdır. Özellikle de belirli bir kişiye sinirlenir en çok. Kendisini tahmin etmek zor değil, Çiko. Biz tam "Gücü Çiko'ya mı yetiyor mu adamın?" diye söylenecek iken, şansımıza bir düşman çıkıyor Baltalı İlah'ın karşısına. Bir anda belanın içinde buluveriyorlar kendilerini Zagor ve Çiko. Çiko'nun en ufak hareketine sinirlenip küfrü basan, kızılderili, özellikle de Mohawk genç kızlarının sevgilisi, Mohawk'ın yeni yetme savaşçılarının ise idolü olan Zagor, en azılı düşmanlar karşısında soğuk kanlılığını koruyor. Zagor'u yakından tanıyanlar bu konu hakkında yorum yapmaktan kesinlikle sakınıyorlar. Yoksa Zagor düşmanlarına değer mi veriyor? -Bu tip sorulara girerek saçmalamanın limitini zorlamak istemiyorum aslında ama...- Ne diyorduk, Zagor değer mi veriyor düşmanlarına?

Gerçekten çok örnek var bu konuda. İki yumrukta düşmanlarını yere seren Zagor Tenay, düşmanlarının yerde sürünen hallerine çok acır özellikle. Genelde yerde sürünür düşmanları. Ve "Kalbim sıkıştı Zagor, yardım et. Zagor... Bir el uzat da şu bana attığın baltanın yarasını saralım." şeklinde tepki verir Zagor'un sahtekar beyaz düşmanları. Ardından da Türkiye İstatistik Komisyonu'nun verilerine dayanarak söyleyebileceğim, her 5 düşmanın 3'ünde, aynı numarayı yer Zagor. Gözlerine kum atar düşmanları, bu Zagor'a en fazla 10 saniye kaybettirir, düşmanının hapis yerine eşekler cenneti veya gökyüzünün o güzel çayırlarına boylamasına sebep olur. Aynı zamanda bu kum numarası veya ufak bir Derringer (o kadın silahları vardı hani.) çıkartma numaraları, dahiyane senaristlere ve çizerlere macerayı 5-6 sayfa uzatmak için önemli bir fırsattır. Ama gönül ister ki her düşman böyle bir kelek yapmasın, bir kere onurlu bir adam gelsin Zagor'un karşısına. Nerde...

İşte, Zagor düşmanlarına güvenir. "Gel bakalım Mohikan Ahmet, yaranı saralım; Gel sana şifalı ot getirdim Sayid Jarrah, hele gel de sürelim." şeklinde yardım eder belirttiğimiz gibi. Sever O'nları, hapisanelere göndermek için fırsat kollar. Yukarıda anlattığımız nankörlükler yüzünden de boşa gider sevgisi. Sevgilileri tarafından aldatılmadığı kadar düşmanları tarafından aldatıldığı için Zagor, (doğal olarak) gerçek hayatındaki en önemli dostu Çiko'ya bile arada sırada tafra yapar. Bu afra tafralar Çiko'yu canından bezdirse de, gidecek yeri yurdu olmayan Çiko Felipe Cayetano Martinez ve Gonzalez, Zagor'un yanında kalmaya devam eder. Ne etsin garibim...

Zagor'un öfkesi de böyledir. Kimi zaman komikliklere, kimi zaman Abenaki kızılderililerine olduğu gibi üzücü olaylara yol açar. Ama O'nu sevenler, öfkesi ve sevgisi, hataları ve doğrularıyla sevmişlerdir. Ve bu sevgi, bir anlık sinir krizleri ile yıkılacak kadar boş bir sevgi değildir. (Denilir ve yazı mutlu son ile biter.)

8 Mart 2008 Cumartesi

Şeytan Ruhlu Mortimer


Ne adamdı ama Mortimer... Gözünü kırpmadan onlarca insanı öldüren, yüzlercesini aldatan, dolandıran, kandıran, onlarca aileyi gözleri yaşları ve yürekleri yaralı; kaybettikleri için ağlar halde bırakan Mortimer.... Kılıktan kılığa giren, her türlü sahteciliğin, kaçakçılığın dehası olan Mortimer... Bütün bunları yaparken gözünü kırpmayan, arkasını döndüğünde en ufak hissiyat taşımayan, hiçbir şey olmamış gibi sevgilisinin yanına koşan Mortimer... Şeytan Ruhlu Mortimer!

O'nun ismini Mortimer olarak biliyoruz. Ama hiç emin değiliz. Çünkü o bir sahtekar, o bir düzenbaz; ama kesinlikle bir dahi! Yaptıklarıyla herkesi saf dışı bırakan, hatta dostumuz, yoldaşımız Zagor'u bile dehşete düşüren, kin kusturtan bir dahi bu adam. Zagor, O'nu iki defa elinden kaçırdı. Evet, belki yaptığı tüm şeytani planları bozdu. Tüm şeytani planları demememiz lazım aslında, bizden habersiz (!) yaptığı neler vardır kim bilir... Hemen hemen tüm düşmanları için "Yaptıklarının bedelini ödeyecek, Zagor'un sözü bu!" diyen Zagor, arada bir yatağından tedirgin şekilde kalkıp, kötü rüyalar görüyor ve bu yüzden Çiko'ya eziyet ettiriyorsa sebebi Mortimer'dir. Arada bir Darkwood'daki kabilelere gidip sıra dayağı çeken Zagor'a, bu eylemi yaptıran sinirin kaynağı da Mortimer'dir.

Mortimer'in yaptığı en şeytani şey, ağaca bağlı onlarca askeri, gözlerini kırpmadan, tereddüt etmeden, teker teker o şeytani silahı ile öldürmesidir. Bakalım, LAL Zagor 72. sayıda ne hatlar yiyecek.
71. sayıda Dokumacı'nın gölgesinde kalarak "bifteğin yanındaki garnitür" imajıyla karşımıza çıkmıştı Mortimer. Ama o ne şeytandır ki, bu sayıda mutlaka bir yolunu bulup hem Dokumacı'yı, hem de Zagor'u atlatıp kurtulmanın yolunu bulacaktır.
Zagor da her gece kabuslar görmeye devam edecek ve özellikle Mohawk kabileleri bunun ızdırabını her sıra dayağında hissedecektir.

Zagor Filmi olsa...

Geçen gün aklıma geldi, bir Zagor filmi çekilse hiç fena olmaz aslında. Gerçi eskiden çekilmiş, bildiğiniz gibi şu an ortada yok hiçbirisi.


Film olsa nasıl olur derseniz...
Bence flashback'lerle yüklü bir film olmalı. Ve bu flashback'ler Zagor'un çocukluğunda başına gelen olaylar ile başlayıp, yaptığı katliama kadar uzanmalı. Flashback haricinde ise filmde tabii ki etkileyici bir senaryo olmalı. Yani, bir yandan geçmişi gösterilirken, diğer yandan geçmişinden ders alarak hayatını bir davaya adamış kahramanın yaptıkları gösterilmeli.
Biraz Lost etkisinde kalmışsın diyebilirsiniz; ama bu anlatım tarzı Zagor'a çok uyuyor. Hem flashback'leri Lost başlatmadı elbet, herkes kullanabilir. (Sanki filmi ben çekecekmişim gibi, eleştirmenlere konuşur gibi hissettim.)