Her günümün içine serpiştirilmiş artık alıştığım boş zamanlarımı bir yerlerde harcayabilmek için girip çıktığım internetin en kötü sitelerinden olmasına karşın, her gün tıklamadan edemediğim milliyet.com.tr'de bir başlığa denk geldim, hemen atladım. "Zagor Baltasını çıkardı."
Haber futbolla ilgiliydi, bilmem hangi takımın teknik direktörü, futbolcusuna uyarı mı ne çekmiş, atar gider yapmış herife, bu da baltasını çıkartmak demek oluyormuş. Öyle mi peki? Hayır, Zagor'un baltası her daim yanıbaşındadır ki kemerinde asılıdır, çıkartmaz onu Zagor, tereyağından kıl çeker gibi çekiverir oradan, ses çıkmaz bu harekette, zaman da ilerlemez, saatler durur çünkü, tereyağ ve kıl da bu duruma pek ala uyar, Zagor'a acayip halde uyum sağlar tereyağ ve kıl, Zagor'umuz her daim en pislik tehlikelerden rahatlıkla kurtulmayı başarır çünkü.
Ayrıca, Zagor 50 yaşına giriyormuş. 1961 doğumluydu. Gerçekten, bir yıldan az vakit kaldı artık. Yeni özel maceraları falan olacakmış bunun şerefine. Güzel şeyler bunlar, Zagor'u onurlandırmak güzel şey.
Baltalı İlah günümüzde yaşasaydı, Dünya'yı sarsan depremlerin yıkıntılarında insan arardı, eminim, molozların altından çekip alırdı insanları, hayata tutundururdu tekrar, tabii yanında şöyle bir Alman Kurdu olsa iş görürdü; Zagor, çoğunlukla kendisindeki 6. hissi övse de, tehlikeyi neredeyse bir hayvan gibi koklasa da, depremzedeleri çok da rahat duyamaz ve hissedemez, o sebepten Alman Kurdu şart kesinlikle. Çiko'yla arasında yaşananlar Gamlı Baykuş ile Puik arasında yaşananlara benzetilerek daha iyisi de yaratılabilirdi. Her neyse, neler saçmalıyorum ben?
17 Mart 2010 Çarşamba
20 Ekim 2009 Salı
Zagor'un ölümü nasıl olurdu?
Aslında kahramanımızın ölümsüz veya ölümsüzlüğe çok yakın olduğunu hepimiz biliyoruz. Yine de her insan gibi, en nihayetinde Zagor bile ölebilir. Kiki-Manitu ile sohbet etmişliği olsa bile. Ne olursa olsun. Yaşı ilerleyince bir kalp krizi geçerek ölebilir. Gereksiz, önemsiz bir görev esnasında kaza kurşununa kurban gidebilir. Veya Kiki-Manitu "Görevin bitti Zagor!" diyerek Zagor'un canını bizzat alabilir. Burada Zagor'un kaderi biraz da Manitu'nun ellerinde diyebiliriz. Kiki Manitu denilen bu çocuk genelde yukarıdan izlemeyi sevse de, Zagor'un süresinin dolduğunu düşününce aşağıya inerek olayı sonlandırabilir. Çiko'nun gözlerinin önünde Zagor'u öldürebilir. Evet, bunu yapabilir. Çünkü bu Kiki Manitu denilen çocuk hiçbir kuralı tanımaz, bilmez. Tabii, Zagor ölünce, gökyüzündeki mavi çayırlarda yeri hazır, ona eminiz. Gökkuşağı Köprüsü'ndeki dostlarının arasında takılacaktır. Bir süre orada yaşayacaktır. Ancak en sonunda "Ben sıkıldım." diyerek bulduğu uygun bir taştan ve uygun parçadan baltasını yapacak, oradaki adaletsizlikleri de dengelemeye çalışacaktır kendi çapında.
Konudan sapmayalım, esas olaya dönelim. Zagor ölebilir mi? Zagor'un geçtiği yılların 1810-1830'lu yıllar arasında olduğu varsayılıyor. Zagor bu maceralarda artık bir 40 yaşına ulaşmış olmalı. Lütfen, bırakalım da ulaşmış olsun yahu. Eh, 1830'da 40 yaşında olsa, taş çatlasa 1870, 1880'lere kadar yaşar. Amerikan tarihi hakkında bildiklerim çok zayıf olduğu için Darkwood'un olduğu eyalette ne haltlar döndüğünü bilemiyorum, araştırasım da yok. Neticede, Zagor çok fazla şey görecek kadar yaşamayacak. Örneği kızılderililerin yavaş yavaş rezervasyon bölgelerine yerleştirildiğini göremeyecek asla. Bu O'nun açısından çok daha iyi. Bunları görse bunalıma girerdi. İhtiyar haliyle hiçbir şey de yapamazdı. Hatta, kendisini içkiye verebilirdi, güçlü karakterine rağmen. Neticede Gerenimo bile kendisini alkole vermiş bir noktadan sonra. Zagor niye vermesin? Gerçekten, her şey bitince ne olacak, bilemiyoruz. Zagor eceliyle ölse de, ölmese de Dünya'ya yeterince, elinden geldiğince yardım etti mi? Etti. Dünyayı sayısız kere kurtardı mı? Kurtardı. Eh o zaman arkadaş, niye kasıyoruz bu kadar... Bir kaza kurşunuyla da, haince arkadan bir saldırıyla da, nasıl olursa olsun Zagor, ölürsen toprağın bol olsun. Seviyoruz seni.
Konudan sapmayalım, esas olaya dönelim. Zagor ölebilir mi? Zagor'un geçtiği yılların 1810-1830'lu yıllar arasında olduğu varsayılıyor. Zagor bu maceralarda artık bir 40 yaşına ulaşmış olmalı. Lütfen, bırakalım da ulaşmış olsun yahu. Eh, 1830'da 40 yaşında olsa, taş çatlasa 1870, 1880'lere kadar yaşar. Amerikan tarihi hakkında bildiklerim çok zayıf olduğu için Darkwood'un olduğu eyalette ne haltlar döndüğünü bilemiyorum, araştırasım da yok. Neticede, Zagor çok fazla şey görecek kadar yaşamayacak. Örneği kızılderililerin yavaş yavaş rezervasyon bölgelerine yerleştirildiğini göremeyecek asla. Bu O'nun açısından çok daha iyi. Bunları görse bunalıma girerdi. İhtiyar haliyle hiçbir şey de yapamazdı. Hatta, kendisini içkiye verebilirdi, güçlü karakterine rağmen. Neticede Gerenimo bile kendisini alkole vermiş bir noktadan sonra. Zagor niye vermesin? Gerçekten, her şey bitince ne olacak, bilemiyoruz. Zagor eceliyle ölse de, ölmese de Dünya'ya yeterince, elinden geldiğince yardım etti mi? Etti. Dünyayı sayısız kere kurtardı mı? Kurtardı. Eh o zaman arkadaş, niye kasıyoruz bu kadar... Bir kaza kurşunuyla da, haince arkadan bir saldırıyla da, nasıl olursa olsun Zagor, ölürsen toprağın bol olsun. Seviyoruz seni.
16 Nisan 2009 Perşembe
Birkaç Birşey
Anlamsız başlığın, sırf bir başlık olması gerektiği için koyduğumu söylememe gerek yok sanırım. : ) Zagor'un Maceraperest Yayınları'ndan çıkan efsanevi maceraları severek okuyoruz. Şu anda kaçıncı sayıyı çıkarttılar, hala çıkartıyorlar mı, yoksa yayınevi ayakta mı bilemiyorum, tek istediğim o maceralardan birinden alıntı yapmak.
Zagor'da gördüğümüz en sadist, en kanlı çarpışmalardan birisine sahne olan bir macera bahsettiğim. Bu macerada Çinli bir tarikatın, esir aldıkları adamları saçma sapan dövüşlere sokması, bir nevi eski Roma'daki gladyatörler gibi dövüştürülmesi konu ediniliyor. Arenada bir sürü kişinin ölmesi ve bu geleneğin yüzyıllardır devam ettiğini bilmek insanı üzüyor, elbette bunun bir çizgi roman kurgusu olduğunu unutmadan. Maceranın sonundaki Zagor ile Nathan arasındaki diyalog ise olayı gayet güzel anlatıyor.
Her zamanki gibi dostlarımızın lehine sonuçlanan savaşın ardından, çirkin tarikata mensup tüm adamlar öldürülmüştür, kahramanlarımızın ekibi de birçok adam kaybetmiştir. En son, Nathan adamların kahramanca çarpıştıklarına dair bir övgü getiriyor: "Kahramanca çarpıştıklarını kabul etmeliyiz." Zagor ise tam alıntı yapamadığım için aklımda kaldığı kadarıyla, "Kahramanca mı? Bu adamlar saçma sapan idealler uğruna yaşayıp fanatikçe savaşarak öldüler. Bu katliam hiç hoşuma gitmedi." diyerek cevap verir. Varmak istediğim bir nokta yok aslında. Çünkü Zagor'u bir macera bitiminde genelde mutlu bir yüz ile görürüz. Fakat burada verdiği önemli bir mesaj var, nadiren karşılaştığımız, fanatikçe idealler uğruna yaşayıp ölen insanlar hakkında. Bu adamlar sadece kendilerini öldürmekle kalmıyor, peşlerinde bir sürü masum insanın hayatını yitirmesine, birçok insanın elini kana bulamasına neden oluyorlar. Adaletin Temsilcisi sayılan Zagor bile bu adamların tutsak düşmemek için ölümüne dövüşmelerinden tiksiniyor, bu da adaleti yerine getirdiğini pek hissedemediği, sadece bir avuç psikopatı yok ettikleri kanlı bir macera olarak geride kalıyor.
Maxi serilerde bu tarz katliam olayları ve daha ekstrem olaylar göze çarpıyor. Senaristler bu maceralarda çok daha rahat ediyorlar, büyük oranda devam eden normal seriye bağlı değil de, daha alternatif bir dünyaya bağlı kalıyorlar. Zagor'un Çiko ile tanışmadan önce Tonka ile Kanada'da geçen macerası bunun bir örneği olabilir. Ayrıca pek ala eski maceralardan hatırlayacağınız, Dünya ya da Amerika çevresini bilmem kaç günde geçerim diyerek rakipleriyle bahse tutuşan İngiliz asilzadesi Beau, bu uğurda uğraşırken Zagor ve Mandanlar kabilesine rastlıyor, Mandan reisinin kızıyla evleniyordu. Maxi maceralarda ise ikinci kez karşılaşılan Beau, karısı ve yardımcısı iri kıyım Rus adam, bu sefer Darkwood'a gelerek tüm kabilelelerinin çiçek hastalığından kırıldığını anlatıyorlardı. Böylece senaristler ana seride aslında yaşamaya devam eden Mandan'ları alternatif evrende yok etmiş oluyorlar. Elbette bu söylediklerim ana seride de ekstrem olaylar yaşanmadığı anlamına gelmiyor. Her neyse, Zagor 500. sayıyı geçeli neredeyse 2 yıl olmuş ve hala devam ediyor. Devam ettikçe biz de okumaya devam edeceğiz...
Zagor'da gördüğümüz en sadist, en kanlı çarpışmalardan birisine sahne olan bir macera bahsettiğim. Bu macerada Çinli bir tarikatın, esir aldıkları adamları saçma sapan dövüşlere sokması, bir nevi eski Roma'daki gladyatörler gibi dövüştürülmesi konu ediniliyor. Arenada bir sürü kişinin ölmesi ve bu geleneğin yüzyıllardır devam ettiğini bilmek insanı üzüyor, elbette bunun bir çizgi roman kurgusu olduğunu unutmadan. Maceranın sonundaki Zagor ile Nathan arasındaki diyalog ise olayı gayet güzel anlatıyor.
Her zamanki gibi dostlarımızın lehine sonuçlanan savaşın ardından, çirkin tarikata mensup tüm adamlar öldürülmüştür, kahramanlarımızın ekibi de birçok adam kaybetmiştir. En son, Nathan adamların kahramanca çarpıştıklarına dair bir övgü getiriyor: "Kahramanca çarpıştıklarını kabul etmeliyiz." Zagor ise tam alıntı yapamadığım için aklımda kaldığı kadarıyla, "Kahramanca mı? Bu adamlar saçma sapan idealler uğruna yaşayıp fanatikçe savaşarak öldüler. Bu katliam hiç hoşuma gitmedi." diyerek cevap verir. Varmak istediğim bir nokta yok aslında. Çünkü Zagor'u bir macera bitiminde genelde mutlu bir yüz ile görürüz. Fakat burada verdiği önemli bir mesaj var, nadiren karşılaştığımız, fanatikçe idealler uğruna yaşayıp ölen insanlar hakkında. Bu adamlar sadece kendilerini öldürmekle kalmıyor, peşlerinde bir sürü masum insanın hayatını yitirmesine, birçok insanın elini kana bulamasına neden oluyorlar. Adaletin Temsilcisi sayılan Zagor bile bu adamların tutsak düşmemek için ölümüne dövüşmelerinden tiksiniyor, bu da adaleti yerine getirdiğini pek hissedemediği, sadece bir avuç psikopatı yok ettikleri kanlı bir macera olarak geride kalıyor.
Maxi serilerde bu tarz katliam olayları ve daha ekstrem olaylar göze çarpıyor. Senaristler bu maceralarda çok daha rahat ediyorlar, büyük oranda devam eden normal seriye bağlı değil de, daha alternatif bir dünyaya bağlı kalıyorlar. Zagor'un Çiko ile tanışmadan önce Tonka ile Kanada'da geçen macerası bunun bir örneği olabilir. Ayrıca pek ala eski maceralardan hatırlayacağınız, Dünya ya da Amerika çevresini bilmem kaç günde geçerim diyerek rakipleriyle bahse tutuşan İngiliz asilzadesi Beau, bu uğurda uğraşırken Zagor ve Mandanlar kabilesine rastlıyor, Mandan reisinin kızıyla evleniyordu. Maxi maceralarda ise ikinci kez karşılaşılan Beau, karısı ve yardımcısı iri kıyım Rus adam, bu sefer Darkwood'a gelerek tüm kabilelelerinin çiçek hastalığından kırıldığını anlatıyorlardı. Böylece senaristler ana seride aslında yaşamaya devam eden Mandan'ları alternatif evrende yok etmiş oluyorlar. Elbette bu söylediklerim ana seride de ekstrem olaylar yaşanmadığı anlamına gelmiyor. Her neyse, Zagor 500. sayıyı geçeli neredeyse 2 yıl olmuş ve hala devam ediyor. Devam ettikçe biz de okumaya devam edeceğiz...
16 Şubat 2009 Pazartesi
Anket
Sağ tarafta görebileceğiniz üzere, "En sevdiğiniz Zagor çizeri?" anketi sonuçlanmıştır. Sonuçlar Ferri ile Donatelli'nin adil beraberliği ile sonuçlanmış ve blog'u takip eden pek az kişinin de "Old School Zagor'cu" oldukları gerçeği bir kez daha kanıtlanmıştır. Tabii Bignotti'nin üçüncü gelmesi de bunu kanıtlayan bir diğer olaydır.
Uzun süredir bir giriş yapma fırsatı bulamamıştım. Biliyorum, bu tarz Blog olaylarında hiç iyi olamadım, hiç düzenli olamadım, Zagor ile ilgili Blog'umda da bu durum değişmedi. Hala Zagor en sevdiğim çizgi roman kahramanıdır, en sevdiğim çizgi romandır, değişen birşey yok fakat eskisi kadar da okuyamıyorum. Daha çok dönem dönem gelip giden çizgi roman sevgimde şu sıralar büyük bir azalma var, lise yıllarında da yaşadığım türden. Bakalım zaman neler gösterecek, selamlar ve sevgiler.
Uzun süredir bir giriş yapma fırsatı bulamamıştım. Biliyorum, bu tarz Blog olaylarında hiç iyi olamadım, hiç düzenli olamadım, Zagor ile ilgili Blog'umda da bu durum değişmedi. Hala Zagor en sevdiğim çizgi roman kahramanıdır, en sevdiğim çizgi romandır, değişen birşey yok fakat eskisi kadar da okuyamıyorum. Daha çok dönem dönem gelip giden çizgi roman sevgimde şu sıralar büyük bir azalma var, lise yıllarında da yaşadığım türden. Bakalım zaman neler gösterecek, selamlar ve sevgiler.
12 Mart 2008 Çarşamba
Lonely Guy ve Zagor Tenay


Yine alakasız, yine mükemmel (?) karşılaştırmalarla dolu bir yazı ile karşınızdayım. Üstte gördüğünüz film, Lonely Guy, adından da anlayabileceğiniz gibi yalnız bir adamın hikayesini anlatıyor. Filmi 7-8 yıl önce izlediğimi hatırlıyorum, o zamanlar hoşuma gitmişti, üzmüştü beni film. Geçenlerde hatırladım, ufakken izlediğim bir film vardı, tekrar bulup izlemek istedim. Buldum, izledim ve gördüm: Sıkıntı ile oturduğu bir tabure, çalmasını beklediği ve çalması için dua ettiği bir telefon, vücuduna kısa gelen bir pantalon ve bu kısalığın sonucu olarak acımasızca ortaya çıkan ve Lonely Guy'ı afiş eden beyaz çoraplar.
Diğer tarafta ise, kendinden emin duran Zagor var. "Kırmızı gömleği" üzerine pek yakışıyor, belki o öyle düşünüyor. Elindeki baltası ile güç gösterisi yapıyor. Haklı da. Peki Zagor nereye bakıyor? Lonely Guy'ımız sıkıntıdan çatlayarak telefon bekliyor, kabul. Peki Zagor ne yapıyor? Üzerine gelen düşmanı mı bekliyor, birisine göz dağı mı veriyor? Zagor'un hayatı da bu işlerle geçmiyor mu? Gerçekten de öyle. Zagor'un hayatı en az Lonely Guy kadar rutin, monoton ve sıkıcı. (Bu kadar da abartılmaz ki kardeşim...) Yaptığım gerçek dışı karşılaştırmadan sonra, bir çizgi roman ile ondan alakasız bir filmin hangi ortak noktalara sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Zagor aylarca kulübesinde oturuyor. Arada bir Mohawk köyüne giderek Tonka'yı ziyaret ediyor. Birlikte o meşhur barış çubuğunu içerek kafayı buluyorlar. Tonka da yalnız bir adam, karısı yıllar önce ölmüş. Bir de Çiko var tabii, O'nu hiç katmayalım olaya.
Eh, Zagor nasıl dertleşecek birkaç arkadaş buluyorsa, -kendisi gibi sıkkın ve yalnız kişilerle dertleşiyorsa- aynı işi bizim Steve Martin de yapıyor. O'nun da yakın arkadaşı bir Lonely Guy. Daha fazla ortak nokta olabilir mi!
Son olarak yazıyı, Zagor yalnız olsa da Zagor'dur, bizim Zagor'umuzdur, Darkwood'un da efendisidir diyerek bitiriyorum.
11 Mart 2008 Salı
Zagor'un Öfkesi

Resimde de görüldüğü üzere, Zagor sinirli bir adamdır. Özellikle de belirli bir kişiye sinirlenir en çok. Kendisini tahmin etmek zor değil, Çiko. Biz tam "Gücü Çiko'ya mı yetiyor mu adamın?" diye söylenecek iken, şansımıza bir düşman çıkıyor Baltalı İlah'ın karşısına. Bir anda belanın içinde buluveriyorlar kendilerini Zagor ve Çiko. Çiko'nun en ufak hareketine sinirlenip küfrü basan, kızılderili, özellikle de Mohawk genç kızlarının sevgilisi, Mohawk'ın yeni yetme savaşçılarının ise idolü olan Zagor, en azılı düşmanlar karşısında soğuk kanlılığını koruyor. Zagor'u yakından tanıyanlar bu konu hakkında yorum yapmaktan kesinlikle sakınıyorlar. Yoksa Zagor düşmanlarına değer mi veriyor? -Bu tip sorulara girerek saçmalamanın limitini zorlamak istemiyorum aslında ama...- Ne diyorduk, Zagor değer mi veriyor düşmanlarına?
Gerçekten çok örnek var bu konuda. İki yumrukta düşmanlarını yere seren Zagor Tenay, düşmanlarının yerde sürünen hallerine çok acır özellikle. Genelde yerde sürünür düşmanları. Ve "Kalbim sıkıştı Zagor, yardım et. Zagor... Bir el uzat da şu bana attığın baltanın yarasını saralım." şeklinde tepki verir Zagor'un sahtekar beyaz düşmanları. Ardından da Türkiye İstatistik Komisyonu'nun verilerine dayanarak söyleyebileceğim, her 5 düşmanın 3'ünde, aynı numarayı yer Zagor. Gözlerine kum atar düşmanları, bu Zagor'a en fazla 10 saniye kaybettirir, düşmanının hapis yerine eşekler cenneti veya gökyüzünün o güzel çayırlarına boylamasına sebep olur. Aynı zamanda bu kum numarası veya ufak bir Derringer (o kadın silahları vardı hani.) çıkartma numaraları, dahiyane senaristlere ve çizerlere macerayı 5-6 sayfa uzatmak için önemli bir fırsattır. Ama gönül ister ki her düşman böyle bir kelek yapmasın, bir kere onurlu bir adam gelsin Zagor'un karşısına. Nerde...
İşte, Zagor düşmanlarına güvenir. "Gel bakalım Mohikan Ahmet, yaranı saralım; Gel sana şifalı ot getirdim Sayid Jarrah, hele gel de sürelim." şeklinde yardım eder belirttiğimiz gibi. Sever O'nları, hapisanelere göndermek için fırsat kollar. Yukarıda anlattığımız nankörlükler yüzünden de boşa gider sevgisi. Sevgilileri tarafından aldatılmadığı kadar düşmanları tarafından aldatıldığı için Zagor, (doğal olarak) gerçek hayatındaki en önemli dostu Çiko'ya bile arada sırada tafra yapar. Bu afra tafralar Çiko'yu canından bezdirse de, gidecek yeri yurdu olmayan Çiko Felipe Cayetano Martinez ve Gonzalez, Zagor'un yanında kalmaya devam eder. Ne etsin garibim...
Zagor'un öfkesi de böyledir. Kimi zaman komikliklere, kimi zaman Abenaki kızılderililerine olduğu gibi üzücü olaylara yol açar. Ama O'nu sevenler, öfkesi ve sevgisi, hataları ve doğrularıyla sevmişlerdir. Ve bu sevgi, bir anlık sinir krizleri ile yıkılacak kadar boş bir sevgi değildir. (Denilir ve yazı mutlu son ile biter.)
Etiketler:
Baltalı İlah,
Zagor Tenay,
Zagor'un Öfkesi
8 Mart 2008 Cumartesi
Şeytan Ruhlu Mortimer

Ne adamdı ama Mortimer... Gözünü kırpmadan onlarca insanı öldüren, yüzlercesini aldatan, dolandıran, kandıran, onlarca aileyi gözleri yaşları ve yürekleri yaralı; kaybettikleri için ağlar halde bırakan Mortimer.... Kılıktan kılığa giren, her türlü sahteciliğin, kaçakçılığın dehası olan Mortimer... Bütün bunları yaparken gözünü kırpmayan, arkasını döndüğünde en ufak hissiyat taşımayan, hiçbir şey olmamış gibi sevgilisinin yanına koşan Mortimer... Şeytan Ruhlu Mortimer!
O'nun ismini Mortimer olarak biliyoruz. Ama hiç emin değiliz. Çünkü o bir sahtekar, o bir düzenbaz; ama kesinlikle bir dahi! Yaptıklarıyla herkesi saf dışı bırakan, hatta dostumuz, yoldaşımız Zagor'u bile dehşete düşüren, kin kusturtan bir dahi bu adam. Zagor, O'nu iki defa elinden kaçırdı. Evet, belki yaptığı tüm şeytani planları bozdu. Tüm şeytani planları demememiz lazım aslında, bizden habersiz (!) yaptığı neler vardır kim bilir... Hemen hemen tüm düşmanları için "Yaptıklarının bedelini ödeyecek, Zagor'un sözü bu!" diyen Zagor, arada bir yatağından tedirgin şekilde kalkıp, kötü rüyalar görüyor ve bu yüzden Çiko'ya eziyet ettiriyorsa sebebi Mortimer'dir. Arada bir Darkwood'daki kabilelere gidip sıra dayağı çeken Zagor'a, bu eylemi yaptıran sinirin kaynağı da Mortimer'dir.
Mortimer'in yaptığı en şeytani şey, ağaca bağlı onlarca askeri, gözlerini kırpmadan, tereddüt etmeden, teker teker o şeytani silahı ile öldürmesidir. Bakalım, LAL Zagor 72. sayıda ne hatlar yiyecek.
71. sayıda Dokumacı'nın gölgesinde kalarak "bifteğin yanındaki garnitür" imajıyla karşımıza çıkmıştı Mortimer. Ama o ne şeytandır ki, bu sayıda mutlaka bir yolunu bulup hem Dokumacı'yı, hem de Zagor'u atlatıp kurtulmanın yolunu bulacaktır.
Zagor da her gece kabuslar görmeye devam edecek ve özellikle Mohawk kabileleri bunun ızdırabını her sıra dayağında hissedecektir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)